Loading...

Blog

Ana Sayfa / Blog

Yolculuk Nereye?

Hayatta tüm insanların sadece bir kaç şey peşinde koştuğunu görüyorum. Bunlar; sevgi, huzur, aydınlanma ve farkındalık. Düşüncenin duyguyla birleştiği anda yaşanılan deneyime aydınlanma denir. Bizi bu deneyimi yaşayacağımız noktaya getiren süreç farkındalıktır. Farkındalık ise ancak ve ancak sevginin olduğu yerde olur. Sevginin hissedilmediği bir ruhun bir şeylerin farkında olması mümkün değildir. Çünkü tarih bize göstermiştir ki insanoğlu ilk var olduğu andan beri sevgi arayışı içindedir.

Asıl yolculuğumuz sevgiye, aşka, huzura iken özgür irade dışında yaratılan korkular, suçlar, yanlışlar ve günahlar bizi bu yolculuğumuzdan kimi zaman uzaklaştırır. Sevmek peşinde koşmak yerine sevilmek peşinde koşuyoruz, kendimize inanmak yerine başkalarının hakkımızdaki düşünceleri için endişeleniyoruz. Bu endişeyi duyduğun sürece senin sahibin onlardır. Ancak dışarıdan onay görmeye ihtiyaç duymadığında kendine sahip olabilirsin. Hep daha çok sevilmek, daha çoğuna sahip olmak istiyoruz. İlla başkalarının seni ne kadar sevdiği ölçeceksen bunu senin başkalarını ne kadar sevdiğinle ölçebilirsin.

İçsel huzur alma üzerine değil ancak vermek üzerine kurulu iseniz gelir. Verme davranışı sizin verdiğiniz şeye sahip olduğunuz deneyimini yaratır. Şuan sahip olmadığınız bir şeyi başkasına veremeyeceğinize göre zihniniz yeni bir karara varır. Sizin hakkınızda yeni bir düşünce oluşturur. “Ben buna sahibim ki veriyorum” Hayattaki en büyük gerçek sevgi iken ve sevgi sadece verilebilir bir şeyken günümüzün almak üstüne kurulu düzeni bir ironi değil mi? Sevilmeyi deneyimlemek için sevgiyi vermeniz gerekmektir. Suçluluk duygusu ve kendine inanmamak ise bu yolculuktaki en büyük tehdittir.

Türkiye maalesef sevgisiz bir ülke. Sevgi sevdiklerine seçim yapma özgürlüğünü tanır. Bizde ise sevgi genelde tutsaklıkla anılır hale geldi. Hangi okula gitmeniz gerektiğini size söyleyen aileniz ve mahalle baskısı kiminle evlenmenizin “münasip” olduğunu da size söyler. Ne söylemeniz ve ne giymeniz gerektiğini siz zaten oto sansür ile belirlersiniz. Hiç durup kendinizi sorgulamanıza gerek yoktur bizim memlekette çünkü “toplum” senin için neyin iyi olduğuna karar verir.

Bir şeyi çok istediğinizde onu başkalarına verin. Bu insanı “istemekten” çıkarır ve “sahip olma” deneyimini yaşatır. Sevgi ve huzurda aynı böyle bir şey.

Şimdi soruyorum. Yolculuk nereye? Sevmeye mi yoksa sevilmek için uğraşmaya mı? Cem Mumcu der ki: “Sevişmeyi unuttuk, yiyişir olduk.” Yolculuğumuz sevişmeye mi, yiyişmeye mi? Huzuru vermek için mi uyanıyoruz sabahları yoksa aramak için mi?

Comments